logo

Ben Aslı Arslan, 15 Ocak 1995 yılında Mersin’de doğdum. Sıcak denizine, palmiyelerin pozitif güzelliklerine ve yaz akşamlarının neşesine rağmen içe dönük bir çocuk olarak büyüdüm. Yazmakla henüz 10 yaşındayken, yaşadığım büyük bir kaybın ardından tanıştım. Ama annem, yazmayı öğrenmeden önce bile, kendi kendime kurduğum dünyaları onlara anlattığımı hep söyler. Belki de kalemle tanışmadan çok önce, kelimeleri kalbimde taşıyordum ya da yaşadığım dünya bana yeterli gelmiyordu, bilemiyorum.
O yüzden yazmaya başladığımda, dünyanın en doğru yerindeymişim gibi hissettim. Elimden kalemi bıraksam bile zihnim hiçbir zaman susmadı; hep yeni dünyalar kurmaya devam etti, o yeni dünyalar benim en mutlu ve bir yandan da en mutsuz kaçış yerlerimdi.

Uzun süre sadece defterlerime yazdım. Ta ki Eskişehir’de üniversiteye başlayana kadar. Orada yazdıklarımı en yakın arkadaşıma okuttum; bana, “Kaleminle herkes tanışmalı,” dediğinde hayatım tamamen değişti. Eğer o gün o cümleyi duymasaydım, belki de biz şu an hiç tanışmayacaktık.

O an anladım ki; bazen bir insanın ışığını söndürmek yerine, o ışığın yanmasına izin vermek her şeyi değiştiriyor.

Yazdıklarım zamanla kendi yolunu buldu, kendi okurlarını çağırdı. Hiç tanımadığım insanların kalplerine dokundum ama aslında onların da kalbi benimkine dokundu. Ne kadar yazmayı seversem seveyim, “yazar” olma hayalim hiç olmamıştı; çünkü yazmak benim için dışarıya açılan bir kapı değil, içine saklandığım bir evdi. O evin sırlarını bir gün kitaplaştırmak, ölümsüzleştirmek beni uzun süre korkuttu.

Ama hayat, bazen seni korkularınla yüzleştirir. Bir gün bir kitabımın kaldırılmasıyla, yazdıklarımın anlaşılmadan yargılanmasıyla karşılaştım. O gün önümde iki yol vardı: Ya vazgeçecektim ya da devam edecektim.

Ben devam etmeyi seçtim.

Ve böylece ilk basılı eserim “Emare”, 2019 yılında raflarda yerini aldı.
Sonrasında “Sokak Nöbetçileri” (2021) ve “Beyaz Leke” (2024) geldi.
Emare üç kitaplık bir seri oldu, Sokak Nöbetçileri dört kitap, Beyaz Leke ise iki kitap.

Böylece toplam dokuz kitabım raflarda yerini aldı ve zamanla eskiyecek sayfalarda benim günlüklerim olarak yaşamaya devam ettiler ve edecekler de bunu biliyorum.

Her ne yaşarsam yaşayayım yola devam ettiğim için hiçbir zaman pişman olmadım çünkü seneler içinde okurlarım, sadece okur değil; yol arkadaşım, sırdaşım, hatta çocukluk arkadaşım oldular. Çünkü çocukluğundan beri yazan ve sırlarını sayfalarda gizleyen bir insandım ve onlar da artık benimle sayfalar arasında karşılaşıyorlardı. Bir yandan da vazgeçmemek ve her ne olursa olsun, dizlerimin üzerine bile çöksem başımı gökyüzüne kaldırdığımda devam edebileceğim konusunda kendime söz verdim. Orada bir yerlerde dizlerinin üzerine çöküyorsan bunu bir yıkılış olarak değil, nefes alıp gökyüzünü izleyeceğin fırsatın olarak gör. O zaman daha güçlü bir şekilde ayağa kalkıp yürüyebiliyorsun.

Bugün geldiğim noktada, harika bir okur kitlesine, beni anlayan insanlara ve ne olursa olsun yazmaktan hiç vazgeçmeyen kendime kavuştum.
Hayatım boyunca kalemimden dökülenlerle yaşamaya, zihnimin içindeki dünyaları cümlelere çevirmeye ve her seferinde yeniden doğma niyetindeyim; yeniden doğuşum da daima kitaplarımdaki karakterlerimle olacak.

Bir gün, her insan gibi bu hayata gözlerimi yumduğumda ruhum kitaplarımda, raflarınızda, okuduğunuz bir karakterimde yaşamaya devam edecek. Ölümsüzlük yoktur, ölümsüz kalabilmek için çaba vermek vardır; ben o çabayı veriyorum.

Ve bütün bunların dışında belki de en güzeli şu:
Artık öyle okurlarım var ki, tek bir cümlemden “Bu Aslı Arslan’ın cümlesi” diyebiliyorlar.
Bir yazar için bundan daha büyük bir mutluluk yok.

Benim evrenime hoş geldiniz, sizi sadece aklımın içine değil, kalbime de davet ediyorum. Yazarın yaşadıklarından daha çok, yaşattığı dünyalar daha dikkat çekicidir.
Daima güneşli hava olmayacak ya da daima kar yağmayacak; bütün mevsimleri hissetmeniz için elimden geleni yapacağım.
Çünkü ben bütün mevsimleri hissetmesem yazamazdım.